Atatürk’ün önemi, değeri ve büyüklüğü

Aşağıda okuyacağınız yazı, 10 Kasım 2019 günü Aydınlık Gazetesinde yayınlanmıştır.

Uzunca bir süreden beri Atatürk’e, devrimlerine ve ulus devlete yurt içinden ve yurt dışından saldırılar artmaktadır. Atatürk’ün çağdaşı hiçbir devlet adamına dünyanın hiçbir yerinde saldırılmaz ve saldırılması düşünülmezken, neden Atatürk’e saldırıların artmakta olduğunu toplum olarak çok iyi sorgulamamız gerekmektedir. Yurt dışındaki saldırıların temelinde, emperyalist devletlerin, ulus devletleri hedef alan politikaları ve çıkar hesapları nedeniyle Orta Doğu’yu yeniden şekillendirme emelleri yer almaktadır. Yeniden şekillendirmek için kullandıkları araç ise etnik ve inanç temelli farklılıkları kaşıyarak iç ve dış çatışmalar körüklenmektedir. Böylece ulus devletleri parçalayarak küçük kolay denetlenebilir devletler yaratılmak istenmektedir.

Brzezinski, 15 Ocak 1979 günü Time dergisindeki “Krizler Hilali” başlıklı yazısında şu saptamayı yapmıştır. “Krizler Hilali, Hint Okyanusu sahillerinden başlayıp Batı’ya doğru uzanan sosyal ve politik açıdan kırılgan bir yapıda olan ve bizim için yaşamsal olan bir bölgede parçalanma tehdidi mevcuttur. Böyle bir gelişmeyi izleyecek politik karmaşanın yaratacağı boşluk bize sempati duymayan ve bizim değerlerimizi düşmanca bulanlar tarafından doldurulabilir.[1]

“İsrail’in 1980 li Yıllarda İzlemesi Gereken Strateji” başlıklı Yinon Planı, dünyada enerji başta olmak üzere maden ve minerallerin dengeli bir dağılımının olmadığı ve bu kaynakların artan dünya nüfusunun gereksinimlerini karşılamakta yetersiz kalacağı saptamasını yapmıştır. Peşinden de, Arap ülkelerinin petrol kaynakları üzerinde tekel benzeri bir konumu varken, diğer kaynakların da Üçüncü Dünya ülkelerinde bulunduğuna değinmiş ve bu kaynaklar için var olan yoğun kavganın giderek büyüyeceğini belirtmiştir. Planın 13 üncü maddesi şöyledir; “Fas’tan Hindistan’a ve Somali’den Türkiye’ye uzanan coğrafyadaki etnik azınlıklara ilişkin görüntü bölgede istikrarsızlık olduğunu ve süratli kötüleşmeyi göstermektedir[2].”

George W. Bush’un Temmuz 2003 de Irak’ta zafer kazanıldığını açıklamasından dört ay sonra, 25 Kasım 2003 günü New York Times’da Leslie H. Gelb yayınladığı yazıda, ABD için Irak’ta izlenecek tek uygun stratejinin Irak’ı kuzeyde Kürt, orta bölgede Sünni ve güneyde de Şii devletleri olarak üçe bölmek olduğunu yazmıştır[3].

ABD yönetimi Kasım 2003 de G-8 üyeleri ile Ortadoğu’da izlenecek politikaları görüşmede kullanılmak üzere, “Büyük Ortadoğu Ortaklık Girişimi” görüşme belgesini hazırlamıştır[4].

Brzezinski, 2004 de “Think Tank”dan Ben Wattenberg ile yaptığı söyleşide, Avrasya Balkanları tanımını “Küresel Balkanlar” olarak değiştirmiş ve şunu söylemiştir; “Küresel Balkanlar, kabaca, Süveyş Kanalı’ndan başlayıp Çin’in batısındaki Sincan eyaletine, Güney Rusya’dan Hint Okyanusu’na uzanan coğrafyadır. Bu bölge, zayıf devletlerin bulunduğu, etnik farklılıkların yoğun olduğu, inanç temelli kavgaların yaşandığı çok geniş bir alandır. Bölgedeki iç istikrarsızlıklar, 19 uncu yüzyılda Avrupa Balkanlarında yaşandığı gibi dış güçleri kendisine çekmektedir.[5]” Brzezinski bu söyleşisinde, ilerleyen yıllarda ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin doğal gaz ve petrol bağımlılıklarının süreceğini de belirtmiştir.

Amerikan Harp Akademisi’nden emekli olmuş Yarbay Ralph Peters’in ABD Silahlı Kuvvetler Dergisi’nde Haziran 2006 tarihli sayısında “Kanla Çizilecek Sınırlar: Daha İyi Bir Orta Doğu nasıl görünecek” başlığı ile yayınladığı makale ve içindeki harita düşüncenin somut görünümünü vermiştir.

Condoleezza Rice, 21 Temmuz 2006 günü düzenlediği basın toplantısında İsrail’in Lübnan’a saldırmasını şöyle değerlendirmiştir. “Şu anda bu gördüklerimiz, bir bakıma, ‘Yeni Orta Doğu’nun artmakta olan doğum sancılarıdır’, bizim yapmakta olduğumuz da Yeni Orta Doğu’yu ileriye doğru itmekten ibarettir, yoksa geriye eski duruma değil. [6]

Robin Wright, 28 Eylül 2013 günü N. Y. Times’da “Sınırları Yeniden Çizilmiş bir Orta Doğu’yu Hayal Etmek” başlıklı makalesinde bir harita da yayınlamıştır[7]. Makalede, uluslar arası düzenin temel ekseni olan Orta Doğu haritası çatırdamakta, Suriye’nin konumu ve gücü ile Orta Doğu’nun stratejik merkezi olduğu belirtilmiştir. Haritada 5 devletin 14 devlete dönüşmüş şekli yer almıştır.

Temmuz 2015 ayının başlarında ABD Senatosu’nun Silahlı Kuvvetler Komisyonu’nda, “İngilizlerin yüz yıl önce belirlediği çizgileri biz neden savunmaya devam ediyoruz? Anladığım kadarı ile kendi ülkeleri olduğuna inanmadıkları bu topraklar için, savaşmak üzere insanlara eğitim veriyoruz[8]” sorusu, “Dile getirdiğiniz görüşe katılıyorum, Orta Doğu asla aynı Orta Doğu olmayacak[9]” şeklinde yanıtlanmıştır.

Diğer emperyalist devletlerin kuramcılarının ve siyasetçilerinin de yukarıda yer alanlara benzer düşünce, emel ve söylemleri olduğunu belirtmek gerekir.

Atatürk, Türkiye’nin ve Orta Doğu devletlerinin, barış ve huzur içindeki bir coğrafyada yaşayıp gelişebilmesi ve kalkınabilmesi için önce tüm komşuları ile barış ve dostluk antlaşmaları yapılmasını sağlamış, sonra da 1934 yılında Balkan Paktı, 1937 yılında da Sadabat Paktı imzalanmıştır. Orta Doğu’nun içine düşürüldüğü ateş çemberi ortamında, o dönemin barış ve dostluk ortamını özleyenler arasında Atatürk’ün önemi, değeri ve büyüklüğü sanırım çok daha iyi anlaşılmaktadır.

Atatürk’ün insanımız, ülkemiz ve devletimiz için önemi, değeri ve büyüklüğü de her geçen gün giderek daha da artmaktadır. Çünkü insanlar ve toplumlar sahip olduklarının değerini onlara sahipken değil, onları kaybetme duygusunu yaşadıklarında duyarlar. Atatürk’ün toplumumuza kazandırdığı ve aynı zamanda inanç özgürlüğünün güvencesi lâiklik ilkesinin uzun yıllardan beri sürekli erozyona uğradığını gözlemliyoruz. Eğitim programlarının lâiklikten giderek uzaklaşıp skolastik yapıya dönüşmesi ve ayrıca ilkokul ikinci sınıftan başlayarak öğrencilerin iki kaligrafi ile karşı karşıya bırakılması ciddi endişe yaratmaktadır. Devletin, başta yargı, eğitim ve ordu dahil tüm kurumlarına cemaatlerin giderek daha fazla egemen oldukları haberleri de bir başka büyük endişe ve üzüntü kaynağı oluşturmaktadır. Bu bağlamda silahlı kuvvetlerin değerli komuta kademesi ve mensuplarının FETÖ’nün sahte belgeleri ile yargılanması, yıllarca hapiste kalmaları ve görevden uzaklaştırılması ulusumuzda derin üzüntü yaratmıştır. Stratejik öneme sahip kamu kuruluşları da dahil önemli sanayi ve hizmetler sektörü kuruluşlarının yabancı sermayeli kuruluşlara satılmaları da ulusal çıkarların korunabilmesi açısından önemli kaygılara yol açmaktadır.

Parlamento’nun yasama ve denetleme işlevinin zayıflamasının demokrasimiz açısından yarattığı sıkıntılar giderek daha fazla sorgulanmakta ve parlamenter sisteme dönme arzusu sürekli güçlenmektedir.

O nedenle hepimizin, 10 Kasım günlerinde Atatürk ve arkadaşlarının gerçekleştirdiği ve tüm topluma emanet ettiği Cumhuriyet ve devrimlerinin aşınmasını önleyebilmek için ben üzerime düşen görevi yapabildim mi diye kendimizi sorgulamamız gerekir diye düşünüyorum.

Hikmet Uluğbay

[1] Brzezinski Z., “Learning from History: Time cover story of January 15, 1979: Cresent of Crisis” Posted on October 31, 2007 Time Magazine.

[2] Yinon Oded, A Strategy for Israel in Nineteen Eighties, June 13, 1982.

[3] Gelb Leslie H., “The Three-State Solution” The New York Times November 25, 2003.

[4] President Bush’s “Greater Middle East Partnership Initiative”,U.S. Working Paper For G-8, Translation from Dar al Hayat 15/March 2004 http://english.daralhayat.com

[5] “Zbigniew Brzezinski At Large, Part Two” Think Tank with Ben Wattenberg TTBW March 25, 2004.

[6] Nazemroaya Darius Mahdi, “Plans for Redrowing the Middle East: The Project for a ‘New Middle East’”, Global Research November 18, 2006.

[7] Wright Robin, “Imagining a Remapped Middle East”, New York Times September 28, 2013.

[8] Gaist Thomas, “Iraq-Syria War could Fregment both countries, Top US General Says” GlobalResearch.ca July 9, 2015.

[9] Y.a.g.y.

Atatürk’ün önemi, değeri ve büyüklüğü” üzerine bir yorum

  1. Sevgili Hikmet bey,
    Bu güzel ve doğru yazınızla, bize olanları belgeli anlatımınız için sağolun varolun.
    Umarım Türkiye Cumhuriyetini yönetenler artık nereye gittiğimizi anlar ve doğruya dönerler.
    Kültür antropoloğu, Uluğ Başbuğ Atatürk, kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletini kurumlarını, hiç kimse (iç ve dış) aşındıramayacağını artık anlamalılar. Toplum kaygılıdır, ancak binlerce yıllık tarihinden gelen töre, sanat, kurduğu uygarlıklar gücüyle yerkürenin kurucu milleti olduğunu bilenler ve öğrenenler umutsuz değiller.
    Yazınızın ilgililere ışık tutması dileklerimle saygı ve sevgilerimi sunarım.
    Hoşça kalın

    Metin Cansız

    Beğen

Yorum bırakın