Çoğunuzun anımsayacağı üzere, 1993 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 22 Mart gününü “Dünya Su Günü” olarak kabul etti. Böyle bir günün ilan edilmesini gerekli kılan hususların başında insanlık olarak küresel ısınmayı tetikleyen uygulamalarımız ve yaşam tarzımızla doğaya ve su kaynaklarına verdiğimiz zarar konusunda farkındalık ve duyarlılık yaratma gereksinimi yer almaktaydı sanırım.
İnsanlığın temiz su kaynaklarına zarar vermeyi sürdürdüğü bir dönemde, korona virüsünün temiz suyun önemini bir kez daha ortaya çıkarması, doğanın bana ve size sunduğum yaşam kaynaklarına zarar vermeye artık bir son verin uyarısı olarak da algılamamız gerekiyor. Doğa bu uyarısı ile aynı zamanda, yer altı sularını sonsuza dek kirleten ve zehirleyen siyanür kullanarak topraktan çıkarılan altınların, salgın hastalıklarla mücadelede bir şişe su ve bir kalıp sabun kadar önem taşıyamayacağını da göstermiştir.
Aynı şekilde, bu doğa uyarısı, insanlara sunduğu suların özelleştirilebilecek bir meta olmadığını da göstermektedir.
Korona virüsü salgını ile mücadele kapsamında Hükümetçe bir dizi önlem alına gelmektedir. Bu bağlamda, son olarak alınan kararlardan birisinin de “belediyelerin hiçbir gerekçe ile abonelerinin suyunu kesmemesine” yönelik olduğu yazılı ve görüntülü yayınlarda yer almıştır.
Belediyelerin, hiçbir gerekçeyle abonelere yönelik suyu kesmemesi doğru ve yerinde bir karardır.
Bu kararla birlikte bizlerin büyük özen göstermesi gerek husus, su kullanımında israftan kaçınmamız gerektiği gerçeğidir. Zira, korona virüsünü salgının başlamasından çok önceleri insanlık olarak doğaya karşı büyük haksızlık yaparak, küresel ısınmayı bilinçsizce hızlandırdık ve halen dahi bu davranış biçimimizi yeterince düzeltmiş değiliz. Doğaya verdiğimiz bu zararın en belirgin yanıtı, yağış rejiminin ciddi biçimde değişmesi olmuştur. Yaşaya geldiğimiz üzere, yılın büyük bir bölümüne dengeli dağılması gereken yağmur/kar yağışları, kısa sürede düşmeye ve yeterince yararlanamadan akıp gitmeye başlamıştır. Bunun sonucu olarak da uzun süredir kentlerde su sıkıntısı yaşamaya başlamıştık. Aynı sorun kırsal kesimde de yaşana gelmektedir. O nedenle korona ile mücadele ederken su kullanımımızda çok özenli olmak zorun olduğumuzu düşünüyorum. Bu amaçla, bu sitede 4 Eylül 2007 günü yayınladığım yazımı aşağıda küçük birkaç ilave ile yeniden bilginize sunmak istiyorum. Yazıya eklediklerim kolayca görülsün diye parantez içinde italik olarak eklenmiş ve yanına tarih konulmuştur.
Suya Yönelik Tasarruf Yöntemleri (yayın tarihi 4 Eylül 2007)
Bu yıl yaşanan susuzluk, sel baskınları ve orman yangınları sonucunda istikrarlı yağışın ve suyun değeri ülkemizde ve dünyada çok daha iyi şekilde anlaşılmaya başlandı. Ancak gerek bireysel ve gerek kurumsal düzeyde suya ve su kullanımına yönelik bilinçlenme henüz olması gereken seviyeye ulaşamadı. İlk bakışta bu gözlemin abartmalı olduğunu düşünüyorsanız, bu yazıyı okumayı bitirdikten sonra, çevrenizin ve kendinizin su kullanım özenine şöyle dikkatlice bir göz atmanız sizi acı gerçekle karşı karşıya getirecektir. Bu yazımda su üretim ve tüketiminde kurumsal ve bireysel olarak daha akıllı ve bilinçli nasıl davranabiliriz sorusuna yanıt aramaya çalışacağım. Su konularında bilinçlenmemiz, ülkemiz suları üzerinde oynanması olası oyunları engelleyebilmek ve kısmen küresel ısınmanın da etkisi ile giderek düzeni bozulmakta olan su olanaklarından en iyi şekilde yararlanabilmemiz bakımından önem taşımaktadır.
Dünya su kaynakları üzerinde uzun süredir oynana gelen ve ülkemiz su kaynakları üzerinde de oynanması olası oyunlar konusunda bazı ipuçlarını içeren bir yazıyı daha önce bu sitede (7 Ağustos 2007 günü 22 Mart 2020)“Nehirleri özelleştirmenin bedelini kim öder?” başlığı altında yayınlamıştım. Bu konuda yer alacak gelişmelere bağlı olarak ileride aynı konuda yeniden bilgi sunabilirim.
Bu yazımda ülkemiz su arzını, yağış rejiminin bozulmaya başladığı bir ortamda, nasıl düzenli kılabiliriz ve su tüketiminde nasıl daha bilinçli davranabiliriz konularında derlediğim bilgileri ve düşünceleri paylaşmayı amaçlıyorum.
Su arzını düzenli tutabilmek
Son yıllarda dünyada ve ülkemizde yağış rejiminin küresel ısınma ve dönemsel su döngüsündeki dalgalanma nedeni ile ciddi bir biçimde değiştiğini gözlemliyoruz. Bunun yanında ırmaklarımızın dolayısı ile de barajların su seviyelerinde de önemli azalmalar yer aldı. Hatta Ankara’daki barajlar boşalma noktasına geldi. Dağların üzerinde yazın bile kalan kar ve buzullar küçülmeye ve giderek kaybolmaya başladılar. Diğer taraftan, yağış alındığında kısa sürede metre kareye büyük hacimde su düştüğünü ve bunun sellere dönüşüp hızla bulunduğumuz alanlardan uzaklaştığını gözlemledik.
Bütün bu gelişmeler başta büyük kentlerimiz olmak üzere su arzını istikrar içinde tuta gelen barajları kuruma noktasına bile getirdi. Bu durum başta Ankara olmak üzere, birçok kentimizin bulunduğu su havzalarına bundan böyle düşecek suyun zerrelerini bile israf etme lüksümüzün kalmadığı gerçeğini bütün çıplaklığı ile ortaya koydu. Bu durumda ne yapabiliriz?
Yer altı sularının kullanımına dikkat
Ülkemizin birçok yöresinde gerekli altyapı hizmetleri hazırlanmadan kurulmalarına izin verilen ve mantar gibi biten yeni yerleşim birimleri ve bilinçsiz tarımsal sulama nedeni ile yer altı sularına aşırı şekilde yüklenilmiştir. Bunun sonucunda bazı yer altı su kaynakları kurumuş ve daha kötüsü denize yakın olanlar tuzlanmaya başlamıştır. Gelinen bu nokta, yer altı sularının doğaca bize kriz dönemi için sunulmuş birer “acil durum yedekleri” olduğunu idrak edememenin sonucu olduğu kadar, yer altı sularından kullanımın normal yıllarda sadece yıllık yenilenme miktarı ile sınırlı olması gerektiği gerçeğini kamu yönetimlerinin ve bireylerin göz ardı etmesinin de neticesidir. Ankara’da bu yıl yaşanan susuzlukla birlikte birçok kuyu açılmış ancak bu kuyulara kullanım sınırları konulmamıştır. Sahil yerleşimlerinde ise kuyular kurudukça veya suları tuzlandıkça yenileri açılmakta ancak su kullanım sınırları veya tarife farklılıkları getirilmemektedir.
Yer altı sularına yönelik iki büyük hatamız daha vardır. Bunlardan birincisi sanayi kullanımının da yıllık su yenileme kapasitesi ile sınırlı tutulmaması ve aşırı çekimin tarife ile caydırılmaması ile yerleşim bölgelerinin çöplüklerinin yerlerini belirlerken yer altı sularının bulunduğu bölgelere gereken özenin gösterilmeyerek kirlenmelerine yol açılmasıdır.
Yer altı sularının kullanım kurallarının ve yaptırımlarının özenle uygulanmasına gereken önemi göstermemeye devam ettiğimiz takdirde, yağış rejimindeki değişimin getireceği susuzluk sorununu çok daha vahim boyutta yaşamaya başlayacağız.
Yer altı sularından aşırı kullanımın normal yağış dönemlerinde dengeleneceğini düşünmek kendimizi kandırmaktan başka bir şey değildir. Yer altı suları bazen yüzlerce yıl gibi çok uzun sürelerde birikip oluşabilmektedir.
Kirleten öder veya temizler kuralı
Ülkemizde yıllardır bir Çevre Bakanlığı olmasına ve Çevre Koruma kuralları olmasına rağmen, sanayinin akarsuları ve yer altı sularını kirletmesinin önüne geçilememiştir. Zira uzun yıllar Devlet kuruluşları suları kirletenlerin başında yer almıştır. Ayrıca, demokrasi ve insan hakları konusunda yeterli bilince ulaşamamış bireyler olarak bizler de sularımızın ve havamızın kirletilmesine ve bundan kar edilmesine seyirci kalmayı tercih ettik. O nedenle sularımızı ve havamızı kirletenleri eleştirdiğimiz kadar kendi bilinçsizliğimizi de sorgulamak zorundayız.
Ankara’nın susuzluk sorununa çözüm olarak düşünülen Kızılırmak’tan su getirme projesinin en büyük engeli de bu ırmağın aşırı şekilde kirlenmesi ve “ağır metaller” ile yüklü olmasıdır. Kızılırmak’ın kirletilmesine seyirci kalan Ankara siyaseti, kirletene ödetmediği için Ankara halkına susuzlukla ödetmek durumunda kalacaktır. Bu kirliliğine rağmen Kızılırmak suyunu Ankara’ya getirmekte ısrar edecek zihniyet, suyu sadece arıtarak şebekeye veremez, ağır metalleri temizleyecek yatırımı da yapmak zorundadır. Ancak bütün bu maliyetler göz önüne alındığında daha temiz bir kaynaktan su getirmek daha sağlıklı ve ucuz olacaktır. Ankara halkı ve Ülkenin vatandaşları olarak bilinç düzeyimizi yükseltmek durumundayız, ayrıca, oy ve vergi veren olmanın aynı zamanda hesap sorma hakkını bize verdiğini unutmamamız gerekmektedir.
Bu ülkenin bireyleri olarak suyumuza ve havamıza sahip çıkarak, yasama organından, hükümetten ve yerel yönetimlerden “kirleten temizler, temizlemez ise temizlenmesi için öder” kuralının tavizsiz uygulamasını talep edip, uygulanmasının takipçisi olmak zorundayız. Bunu yapmaz isek bu ihmalkârlığımızın ve vurdumduymazlığımızın bedelini susuz kalarak, kirli havayı soluyarak kirli suyu kullanarak ve sağlığımızı kaybederek sonunda yine biz ödemiş olacağız.
Kaçak ve kayıpların takipçisi olmak
Ülkemiz kentlerindeki en ciddi sorunların başında su kayıp ve kaçakları yer almaktadır. İnternet’te yaptığım kısa bir gezinti sonucunda su kayıp ve kaçakları konusunda elde ettiğim bazı verileri şöylece özetleyebilirim; İSKİ’nin açıklamalarına göre, İstanbul’daki su kayıp ve kaçakları 1995 yılında yüzde 51.9 düzeyinden 2005 yılında yüzde 28.4 e inmiştir. İndiği belirtilen düzey bile çok yüksektir. Şebekeye verilen suyun neredeyse üçte biri “suyun bedelini ödeyen” kullanıcıya ulaşmamaktadır. Hazine’nin yıllarca denize akan suyun bedelini ödediği, Kocaeli’nde ise bu oranın yüzde 53 mü yoksa yüzde 60 mı olduğu tartışması yapılmaktadır. TMMOB’nin Şehir Plancıları Odası’nın 21.3.2007 tarihli Basın Açıklamasına göre, 2005 yılında Ankara’nın su kayıp kaçak oranı yüzde 30 düzeyindedir. Ankara’nın 2005 yılında fatura edilmeyen su şebekesindeki kayıp kaçaklar 126 milyon m3 tür. Bu rakamı daha anlamlı kılabilmek için Işıklı Barajı’nın toplam su depolama hacminin 75 milyon m3 olduğunu hatırlamak yeterlidir. Diğer bir deyişle, Ankara su şebekesi her yıl Işıklı Barajı’nın tam dolu halinin 1.5 katından fazla suyu halka ulaştırmadan kaybetmektedir[1].
Bu bilgiler de açıkça göstermektedir ki faturalarımızda yer alan su bedelinin en az üçte birine yakını hiçbir zaman kullanmadığımız ve kullanamayacağımız kayıp ve kaçak sular için ödenmektedir. Bedelini ödediğimize göre, bu kayıp ve kaçakları çağdaş ülkeler düzeyine neden indirmediklerini, yerel yönetimlere ve merkezi hükümet kurumlarına sormamız gerekmektedir. Aslında oylarımızı verirken bu soruları soracaktık. Muhalefet partileri hakkında da bu konuları takip etmedeki becerilerine göre not ve oy vermek durumundayız.
Muhalefet partileri bu konularda toplumsal bilinci uyarabilseler ve hakkımızı savunma becerisini sergileyebilselerdi 2007 seçimlerinde daha başarılı sonuçlar alabilirlerdi.
Çektiğimiz su sıkıntısında, yıllardır yönetimde olup da su kayıp ve kaçaklarını azaltmak için gereken kaynakları ayırıp çağdaş yatırımları yapmayanların büyük sorumlulukları vardır. Bu konuda bir örnek vermek gerekirse Avustralya’nın Sydney Belediyesi her yıl 100 milyon dolarlık yatırımı su kaçaklarını önlemeye yönelik olarak yapmaktadır.
Su sıkıntısının hat safhada olduğu ve su kesintisinin yapıldığı dönemde Ankara’da patlayan su borularından kaybolan suyun bedelini de yine bizler ödeyeceğiz. Ancak bu konuda sizleri tatmin edecek bir açıklama yapıldı mı? Bu konuda ihmali olanlar bir yaptırıma muhatap oldular mı?
Tarihten alınacak dersler
İnsanoğlu tarih boyunca suya yakın olmaya ve erişebilmeye özen göstermiştir. Tüm medeniyetler suyun yanında kurulmuş ve gelişmiştir. Su nakil hatlarını yapabilme, suyu depolayabilme ve baraj inşa edebilme tekniklerini geliştirmeye bağlı olarak da kentlerini ve sanayilerini geliştirebilmişlerdir. Ülkemizi ve diğer ülkeleri gezdiğimizde gördüğümüz “sarnıçlar” insanoğlunun tarih boyunca yağmur sularından yararlanma yatırımlarıdır. Sarnıçları dün olduğu gibi bugün de en etkin şekilde kullanan ülkelerin başında Hindistan gelmektedir. Krişna Havzası’ndaki sarnıç zinciri 250,000 hektar tarım alanın sulanması için hizmet vermeye devam etmektedir[2]. Ülkemizde birçok yörede susuzluk sorunu olmasına rağmen eski sarnıçlar harabeye dönmüş ve kaderlerine terk edilmişlerdir. Oysa bu sarnıçlar ve yeni yapılacak sarnıçlar düzensiz ve yoğun yağışlar sırasında su depolama bakımından büyük yarar sağlayabilir. Küçük yerleşim birimlerinde ve tarımsal sulamada önemli işlev üstlenebilirler.
Ülkenin su yönetiminde görev yapan kuruluşlar ile yerel yönetimler, baraj, gölet yatırımlarının yanında bu sistemleri tamamlayan bir zincir olarak da “sarnıç” yapımını yeniden gündeme almalıdırlar. Sarnıçların, Hindistan uygulamasında olduğu gibi, birbiriyle bağlantılı bir şebeke karakteri taşımasına da önem verilmelidir.
Yağmur suyu toplama şebekesi kurulması
Dünyanın en küçük ülkelerinden birisi (622 km2) olmasına rağmen 2006 yılında kişi başına milli gelirde (28,368 dolar) çok üst sıralarda yer alan Singapur’u 1973 yılında ziyaret ettiğimde dikkatimi çeken hususlardan biri de kaldırımların hemen yanındaki “su toplama kanalları” olmuştu. Ülkemizde her yıl büyük ve küçük kentleri yağmur sularının basmasına rağmen henüz hiçbir kentimizde su toplama kanal sistemi kurulmamıştır. Son derece değerli yağmur suları şehirlerin kanalizasyon şebekelerinde yok olup gider. Üstelik su toplama kanalları olmadığı için caddeler su dolar ve geçen araçların sıçrattığı sularla kirlenen elbiseleriniz için de kuru temizleme ücreti ödemek durumunda kalırsınız. Bu temizleme ücretleri, yerel yönetimleri denetlememizin akçalı cezasıdır aslında.
Su toplama kanalları yapılmadığı için İstanbul, Ankara gibi modern olduğunu zannettiğimiz kentlerimizde dahi biraz yoğun yağmur yağdığında birçok ev ve apartmanın alt katlarını sular basar. Evine su basanlar o gün yerel yönetimlere tepki verir, sonra seçimde gider evine su basmasını önleyecek önlemleri almayanları yeniden seçer.
Su toplama kanalları yapmayan ve su kaçaklarını önlemeyen, ancak nedendir bilinmez sık sık kaldırım taşlarını yeniden döşeten, ithal malı aydınlatma lambaları ve direkleri döşeyen yerel yönetimleri tekrar tekrar seçmek olsa olsa eziyetten zevk almaktır.
Kent yönetimlerinin kuracakları su toplama kanallarının yanında bireyler de “yağmur suyu toplama tankı” inşa ederek hem su faturalarını düşürebilirler hem de yağmur suyundan daha fazla yararlanabilirler. Bahçesi olan evler veya apartmanlar yaptıracakları su tankları ile bahçe ve çicek sulamalarını, araç yıkamalarını şehir suyunu kullanmadan karşılayabilirler. Bu konuda Belediyeler de bireyleri özendirebilirler. Bu özendirmenin nasıl yapılacağını Avustralya’nın Sydney Belediyesinin web sayfasından öğrenebilirler. Sydney kentinde 24,000 den fazla evin yağmur suyu oluklarının altında “yağmur suyu toplama tankı” vardır. Yağmur tankı ile su toplama sizlere bölgenizin aldığı yağış miktarına bağlı olarak yılda 90 tona yakın su bedeli tasarrufu imkânı sunacaktır. Su tankındaki suyu muntazam şekilde kullanmak sizlere yeni yağışlarda depolama hacmi yaratacaktır.
Su tüketiminde tasarruf önlemleri
Su sunumunda yapa geldiğimiz hataları satırbaşları ile böylece saptadıktan sonra şimdi de su tüketimindeki hatalarımızı hatırlamak madalyonun iki yüzünü de görmemize yardımcı olacaktır. Önce bir hususun altını çizmek isterim, çok su kullanmak mutlaka temiz olmak anlamına gelmez. Suyu az fakat kaliteli kullanarak da çok temiz olmak mümkündür.
Avustralya’nın başkenti Sydney’de yaşayanlar 1991 yılındaki kişi başına günlük yaklaşık 500 litrelik su tüketimlerini son yıllarda bilinçli davranarak 340 litreye kadar düşürmüşlerdir.
Bu başlık altında sunulacak bilgilerin su tasarrufuna katkılarının daha iyi izlenebilmesi için önce genel bir bilgiyi paylaşmak uygun olacaktır. Evlerde kullanılan suyun yüzde 35 i banyoda, yüzde 30 u tuvalette, yüzde 20 si çamaşır ve bulaşık yıkamada, yüzde 10 u yemek pişirmede ve yüzde 5 i de temizlik amacıyla kullanılmaktadır.
Musluktan kullanımda tasarruf önlemleri
Suyu musluktan kullanırken alacağımız çok basit önlemlerle su tüketiminde ciddi tasarruf sağlayabiliriz. Bu konuda şu önlemleri sizlerle paylaşmak isterim;
Lastik contası eskimiş ve su damlatan bir musluktan akacak su miktarı yılda 24 tona kadar çıkabilmektedir.
Suyun debisi ile aslında hiç kullanmadığımız suyun akıp gitmesine neden olmaktayız. Su musluğunun debisini eviye altındaki ara musluktan ayarlayarak, hızlı akışın neden olduğu su kaybını azaltabilirsiniz. Building Research Establishment kuruluşunca yapılan bir araştırmaya göre insanlar su akışının dakikada 3-10 litre asında olmasından rahatsızlık duymamaktadır. O nedenle ana su vananızdan veya her musluğa bağlı ara vanadan suyun debisini tasarruf sağlayacak şekilde kendiniz düzenleyebilirsiniz.
Diş fırçalama gibi işlemleri açık musluk ile yapmak yerine bir bardak veya şişe yardımı ile yapabilirsiniz. Unutmayalım ki, biz dişimizi fırçalama işlemini yaparken açık kalacak musluk basınç seviyesine ve debiye bağlı olarak dakikada 17 litre suyu boşa akıtabilir.
Suyu tasarrufla kullanmanızı sağlayacak musluklar takarak da tasarrufa katkıda bulunabilirsiniz. Bu noktada Maliye Bakanlığı, su tasarruf eden muslukların KDV ve Özel Tüketim Vergi oranlarını düşürerek bu dönüşümün hızlanmasını sağlayabilir.
Sebze ve meyveyi akan su altında yıkamak ciddi bir su israfıdır. Meyve ve sebzeleri bir kabın içinde yıkayıp, bu suları saksıdaki ve bahçedeki çiçeklerinizi sulamada kullanmak size iki türlü hizmet sunacaktır. Önce gereksiz su tüketiminiz azalacaktır. Sonra da yıkanan meyve ve sebzenin suya karışan vitamin ve mineralleri çiçekleriniz için bir ödül olacaktır. Bu yöntem dört kişilik bir aileye yılda 18 tona yaklaşan su tasarruf ettirecektir.
Bulaşıkları akan su altında yıkamak su ziyan etmek demektir. Bulaşık ve çamaşır makineleri en tasarruflu su kullanan araçlardır. Bu araçlar evde yoksa yıkama işleminin bir kapta yapılması uygun olacaktır.
Tuvalet suyunda tasarruf yöntemi
Normal bir tuvalet rezervuarı 10-12 litreye yakın su almaktadır. Yeni nesil çift sifonlu rezervuarlar yüzde 60 dolayında su tasarruf sağlamakta ve su kullanımını 3 litreye kadar düşürebilmektedir. Aslında sifon çekiş tarzınızla siz de bu tasarrufu yapabilirsiniz. Bunun için önerilen diğer ucuz bir yöntem de 1.5 litrelik pet su şişelerini dolu olarak rezervuara koymaktır.
Tuvalet suyundan diğer bir tasarruf yöntemi de, duş suyunun ısınmasına değin akan suların biriktirilmesidir. Genelde bu şekilde akan su ile iki kovayı tam olarak doldurabilirsiniz. İki kova suyu başka amaçla kullanmazsanız günlük sifon suyu gereksiniminizin önemli bir bölümünü karşılayabilirsiniz.
Lastik contası aşınmış tuvalet rezervuarından sızan suyun yıllık miktarı 16 tona ulaşabilmektedir.
Banyoda su tasarruf önlemleri
Küvet doldurarak banyo yapıldığında 250 litre dolayında su kullanılmaktadır. Oysa yıkanma duş alma yöntemi ile yapılırsa kullanılan su miktarı 70 litre civarına inebilmektedir. Suyu tasarrufla kullanan duş başlıkları su tüketiminizi daha da düşürecektir.
Duş yaparken en az su tüketme yöntemi, “denizci duşu” almaktır. Donanma gemilerinin su için kapasiteleri sınırlı olduğu için bu duş yöntemi geliştirilmiştir. Bu yönteme göre, duşun altına girip ıslandıktan sonra su kapatılır, baş ve vücut sabunlanır, yeniden su açılıp durulanılır ve duşa son verilir. Bu yöntemle bir yıl her gün duş alınırsa, normal duşta kullanılan suya göre yılda kişi başına 56 ton su tasarruf edilir. (Bu yöntemi yaşlıların kullanması, üşütmeye ve hastalanmaya yol açabileceği için pek uygun olmadığını düşünüyorum 22 Mart 2020).
Yukarıda açıkladığım üzere, duş suyu ısınana değin kovada toplanıp başka amaçlarla kullanılması da su tasarrufuna önemli katkıda bulunacaktır.
Çamaşır ve bulaşık makinelerinin katkıları
Çamaşır ve bulaşık makineleri su kullanımında ciddi tasarruf sağlayan araçlardır. Özellikle yeni nesil makineler bu konuda çok daha tasarrufludur. Ülkemizde su sorunlarının devam etmesinin beklendiği bir dönemde Hükümet’in su ve enerji verimliliği yüksek bu makinelerin üzerindeki vergi yükünü hafifletmesi akılcı bir yaklaşım olacaktır.
Bahçe sulama ve araba yıkamada tasarruf önlemleri
Bahçe sulamasını güneşin batımına doğru yapmak bitkilerinize önemli destek olma yanında suyun ısı ile kaybını önlemek bakımından da önemlidir. Ayrıca, bahçe büyüklüğünüze göre su damlama tesisatı yapmak harcadığınız parayı kısa sürede su tasarrufu ile geri kazanmanızı sağlayacaktır.
Araç yıkamayı hortumla yapmak yerine kova ile yapmanın yılda sağlayacağı su azımsanmayacak bir miktardır.
Ben önlemleri saymaya devam etmeyeceğim. Bu konuda daha fazla bilgi edinmek isteyenler, internette bolca bilgi bulma şansına sahiptir.
Unutmayalım ki susuzluk nedeni ile göç edebileceğimiz bir yer yoktur. İçinde bulunduğumuz yüzyıl su kıtlığının yol açacağı birçok savaşın yaşanacağı dönem olacaktır. O nedenle su ve çevre konusunda bilincimizi yükseltmeye ve toplumun bu konularda bilinçlenmesine katkıda bulunmak için hep birlikte çabalarımızı sürdürmek zorundayız.
Nehirlerin özelleştirilmesine ilişkin yazımda iki kitap önermiştim. Bu yazımda da bir kitap önermek istiyorum; “Su Yönetimi, Küresel Politika ve Uygulamalara eleştiri” Tayfun Çınar ve Hülya K. Özdinç, Memleket Yayınları.
Hikmet Uluğbay
22 Mart 2020 tarihinde eklenen bölüm.
Yeni belediye başkanlarının yıllardır ihmal edilen yağmur sularını toplama kanallarını inşa etme, kaçak ve kayıp su boyutlarını uygar kentler düzeyine indirme konusunda duyarlı davranıp kısa sürede ele alacaklarını umuyorum.
Tüm insanlığın ve ulusumuzun korona virüsü ile yoğun bir savaş verdiği içinde bulunduğumuz sürecin ne kadar süreceğini bilemiyorum. Ancak doğanın ülkemize yağmur/kar suyu sunumu, yukarıdaki yazının yayınlandığı 2007 yılından daha iyi olduğunu gösteren veriler henüz mevcut değildir. O nedenle, virüse karşı savaşımda, ilerleyen haftalarda ve aylarda su kısıntısı yaşamamak için bugünden başlayarak (aslında geçmişten beri), bir damla suyu bile boşa akıtmamaya özen göstermemiz gerekmektedir.
Sağlığımızı korumak amacıyla “evde kal”mamızın önerildiği bu dönemde, su ile ilgili internet ortamında ulaşabileceğimiz bilgiler yanında, yabancı dil bilenlerimizin UNESCO tarafından yayınlanan 235 sayfalık “The United Nations World Water Development Report 2020, Water and Climate Change” başlıklı raporuna da göz atmalarını öneririm.
Sağlıklı olmanız ve sağlıklı kalmanız dileklerimle!
Hikmet Uluğbay
[1] TMMOB, Şehir Plancıları Odası Yönetim Kurulu’nun 21 Mart 2007 tarihli Basın Açıklaması.
[2] Shiva Vandana, “Su Savaşları”, bgst Yayınları, sayfa 149.
Merhabalar,
Koronavirüsle mücadele kapsamında temizliğin önemini bir kez daha anladık. Ancak hem kişisel temizliğimiz hem de ev temizliğinde suyu boşa harcamamamız gerektiğini de anlamamız gerekiyor. Hem dünyamızın geleceği hem de bütçemiz için su tasarrufu yapabiliriz.
Suyun israfını önlemek için; dişlerinizi fırçalarken, tıraş olurken, bulaşık yıkarken, duş alırken gereksiz yere musluğu açmayın. Yalnızca durulama yaparken musluğu açmaya özen gösterin. Çamaşır ya da bulaşık makinenizi tamamen dolu olduğunda çalıştırın.
Su tasarrufuyla ilgili naçizane notlarımı okumanız için sizinle de paylaşmayı isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/su-tasarrufu-nasil-yapilir/
Sağlıkla kalın.
BeğenBeğen